20 Temmuz 2014 Pazar

Tuhaf

 Saat geceyi gösterdiğine göre usulca içimin kapılarını bir bir açabilirim. Kafamın karışık olduğu dönemlerde kapı eşiğinde otururum. Sevdiğim şarkıları tek tek dinlerim, sebepsiz gülümserim, çok gülerim. öyle ki artık susar dinlenirim.  Zaman zaman rüzgârları toplarım içimdeki uçurtmaları uçurmak için. Fırtınalar biriktiririm, acımasız uğultular. Sonra kilitlerim geceyi, kapatır kapıları güzel rüyalar görürüm. Mevsimlerden sonbahardır. Ilık bir rüzgârım, yalnızlığım olur. Hamakta olurum, kafamın altında küçük turuncu bir yastık, üstümde hep beyaz bir elbise ve yanımda duran demliğin üstünde çay yerine rakı olur. Altında da su. Buzlu su. Düşünüyorum da keşke her şey bu kadar sade ve içten olsa. Oysa hep bana aptal yorgunluklar kalır.  Bir milyon cam kırığı yutmuş olurum, akortsuz kırılmalar yaşarım… Boğazıma keskin cümleler saplanır. can acıtır. Oysa ne tatlıdır benim canım bil bilseniz. Hepsi için üzgünüm, kırgınım hem de ayak bileklerimden, saç uçlarıma kadar.  Beni anlamanızı beklemiyorum zira beni anlamamız için geceyi avuçlarımda söndürüyorum. Dışarıdan nasıl bilmem ama içim yüzyıllık hüzün tablosu, yüzüm gökyüzünde ve ben onu hatırladıkça yıldızlardan şarkılar yazarım. Hiçbir şarkının bana özlem kelimesini hatırlatmaması lazım. Çünkü ben onu içimdeki uçurtmaları tutsun diye sevdim. Öyle anlar geliyor ki insan gerçekten kırıldığında konuşacak hiç bir şeyi kalmıyor,  söylenecek o kadar kelime birden yok olmuş. Susmak  daha anlamlanıyor. O yüzden kendimle oturup konuşmak yerine,  karşıdan bakmayı tercih ediyorum. Sessizliğin belirsizliği o ince noktası da kaymışsa, saygısızca kemiklerin kırılır.  Tuhaf olan bir başlangıç olmasından daha çok sonucunun meçhul olması.

 Oysa ben seninle sadece rakı masasında dünyayı kurtarmak istemiştim 



x

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder