Tuhaf
Saat geceyi gösterdiğine göre usulca
içimin kapılarını bir bir açabilirim. Kafamın karışık olduğu dönemlerde kapı
eşiğinde otururum. Sevdiğim şarkıları tek tek dinlerim, sebepsiz gülümserim, çok
gülerim. öyle ki artık susar dinlenirim. Zaman zaman rüzgârları toplarım içimdeki
uçurtmaları uçurmak için. Fırtınalar biriktiririm, acımasız uğultular. Sonra
kilitlerim geceyi, kapatır kapıları güzel rüyalar görürüm. Mevsimlerden
sonbahardır. Ilık bir rüzgârım, yalnızlığım olur. Hamakta olurum, kafamın
altında küçük turuncu bir yastık, üstümde hep beyaz bir elbise ve yanımda duran
demliğin üstünde çay yerine rakı olur. Altında da su. Buzlu su.
Düşünüyorum da keşke her şey bu kadar sade ve
içten olsa. Oysa hep bana aptal yorgunluklar kalır. Bir milyon cam kırığı yutmuş olurum,
akortsuz kırılmalar yaşarım… Boğazıma keskin cümleler saplanır. can
acıtır. Oysa ne tatlıdır benim canım bil bilseniz.
Hepsi için üzgünüm, kırgınım hem de ayak bileklerimden, saç uçlarıma kadar.
Beni anlamanızı beklemiyorum zira
beni anlamamız için geceyi avuçlarımda söndürüyorum. Dışarıdan nasıl bilmem ama
içim yüzyıllık hüzün tablosu, yüzüm gökyüzünde ve ben onu hatırladıkça
yıldızlardan şarkılar yazarım. Hiçbir şarkının bana özlem kelimesini
hatırlatmaması lazım. Çünkü ben onu içimdeki uçurtmaları tutsun diye sevdim.
Öyle anlar geliyor ki insan gerçekten kırıldığında konuşacak hiç bir şeyi
kalmıyor, söylenecek o kadar kelime birden
yok olmuş. Susmak daha anlamlanıyor. O yüzden kendimle oturup konuşmak yerine,
karşıdan bakmayı tercih ediyorum. Sessizliğin belirsizliği o ince
noktası da kaymışsa, saygısızca kemiklerin kırılır. Tuhaf olan bir başlangıç olmasından daha çok sonucunun
meçhul olması.
Oysa ben seninle sadece rakı
masasında dünyayı kurtarmak istemiştim
x
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder